Ahmet Cangüzel Taner
Fizik Yüksek Mühendisi
Çevre sağlığı, çevre güvenliği ve insan
sağlığı perspektifleri açısından doğalgaz santralleri ile doğalgazın sanayinin
her alanında kullanımının artması özellikle kömürlü güç santralleri kanalıyla yükselen
kömür yakılmasına kıyasla daha çevre dostu ve çevreci gibi gözükmektedir.
Ancak
endüstrinin hemen hemen tüm dallarında doğalgaz kullanımı yaygınlaşmasına rağmen
küresel karbon emisyonları ve küresel karbondioksit salımları yönünden küresel
ısınma ve küresel iklim değişikliği sorunlarını durduracak bir potansiyeli de
bulunmamaktadır.
Dünya
genelinde doğalgaz kullanımının yükselmesi bir zamanların karaelması sayılan
kömürün önüne set çekmektedir. Kömürün sınırlanması ise insan ve çevre sağlığı
perspektifi çerçevesinde olumlu karşılanmaktadır. Bu arada zaman içinde
petrolün yerine geçmesi düşünülen şeyl gaz ( shale gas)’ın çıkarılması
esnasında çevre tahribatı ile ilgili yoğun araştırmalar da yapılması gerekmektedir.
Türkiye’de Konya-Ereğli ve Niğde-Bor’da yeni tespit edilen rezervlerle birlikte
ülkemizde 10 milyar ton civarında petrollü şeyl ya da kaya gazı bulunduğu
öngörülmektedir. Petrollü şeyl ısıtıldığında petrol ve doğalgaz üretebilen
kayalardır. Bu bağlamda benzer şekilde kömürün de yeryüzüne çıkarılması
sürecinde insanoğlunun çevreye verdiği zararlar kesinlikle unutulmamalıdır.
Ayrıca kömür ocaklarında ortaya çıkan müessif kazalar ciddi boyutlarda can ve
mal kaybına neden olmaktadır. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri’nde bir
işçinin kömür ocağında ölüm riski petrol sanayinde çalışan işçiye nazaran
yaklaşık iki kat daha fazladır. Dünyanın en büyük kömür üreticisi ülkesi olan
Çin’de ölümle sonuçlanan maden ocakları kazalarında ton başına üretilen kömür
dikkate alındığı takdirde önemli düşüşler görülmektedir. Alınan tüm tedbirlere
rağmen yalnızca 2010 yılındaki resmi rakamlar ile ölüm sayısı 2433 olarak
verilmektedir. Öte yandan, kömürlü termik santraller ve endüstrinin diğer
sektörlerinde kömürün yakılması vasıtasıyla ortaya çıkan sera gazı
emisyonlarının çevreye verdiği zararlar sonucu ölüm oranları kat ve kat
artmaktadır. Yine Amerika’da çevre kirliliği kaynaklı prematüre bebek ölümleri sayısı 2010 yılı için 23600
olarak tespit edilmiştir. Diğer hastalıklardaki artış oranları ise 20 misline
kadar yükseldiği gözlemlenmektedir. Amerika elektrik üretiminin yaklaşık %50’si
kömürle işletilen termik santraller kanalıyla karşılanmaktadır. Bu yüzden
Amerika Birleşik Devletleri 2012 yılında sona erecek olan Kyoto Protokolü’ne
çekince koymak zorunda kalmıştır. Sinsice beliren acı tablo kömür yakan termik
santraller ile atmosfere salınan is ve kurumun azaltılması gerekliliğini ortaya
koymaktadır. Önemli çevre kirliliği yaratan kükürt de söz konusu tablonun
kötüleşmesine büyük ölçüde katkı yapmaktadır.
Washington,
DC ‘de faaliyet gösteren Brookings Enstitüsü (Brookings Institution) görevlilerinden
Michael Greenstone ve Adam Looney konu ile ilgili yeni bir araştırma yapmıştır.
Yapılan çalışma sonucu sadece yukarıda belirtilen kirliliklerin insan sağlığı
ve çevre güvenliği zararları maliyet bazında göz önüne alındığı takdirde Amerika’da
üretilen elektrik enerjisi maliyeti olarak kömür kullanan termik santraller
aracılığıyla elektrik fiyatı kilowatt saat diliminde iki kattan daha fazlaya
mal olmaktadır. Doğalgaz için ise elektrik fiyatı artışı aynı ölçütler için ancak
%4 seviyesinde kalmaktadır. Çin’de çevre kirliliği kontrol ve denetimleri
sıkılaştırılmasına rağmen söz konusu denetimler ülke genelinde hâlâ düşük
düzeydedir. Kömürle çalışan termik santraller ve endüstrinin diğer kollarında
kömür kullanılması ile doğan hava kirliliği sebebi Çin’de her yıl 500000’den
fazla kişi yaşamını yitirmektedir. Aynı zamanda milyonlarca kişi de çevre
kirliliğinden kaynaklanan hastalıklara yakalanmaktadır. Bu nedenle kömür
kaynaklı termik santraller yerine doğalgaz çevrim santralleri kurulması büyük
önem arz etmektedir.
Buraya
kadar küresel iklim değişiklikleri henüz dikkate alınmamıştır. Kömüre dayalı
termik santraller; doğalgaz çevrim santralleri ile karşılaştırıldığında
ürettikleri elektriğin kilowatt saati başına iki kat daha fazla karbondioksit
emisyonu yapmaktadır. Kömür yerine doğalgaz kullanımı da dünyada hüküm süren
küresel iklim değişikliği sorunlarına bir çare olarak görülmemektedir. Avrupa
Birliği 2050 yılına kadar tüm sera gazı emisyonlarını %80 oranında azaltmayı
planlamaktadır. Bu planlama içerisinde doğalgaz çevrim santralleri kanalıyla
atmosfere salınan karbon emisyonları ile karbondioksit salınımlarının yeraltında
depolanması da dahildir. Bütün ihtimaller göz önüne alındığı takdirde küresel
iklimsel değişimler temelinde uzun vadede doğalgaz seçimi kömüre nazaran çok
daha olumlu bir yol olarak belirmektedir. Bununla beraber karbondioksit;
küresel iklim değişikliğine etki eden fosil yakıtların yegâne yan ürünü
değildir. Kömürün yakılması sonucu ortaya çıkan sülfat kirliliği ve sülfürik
asitten oluşan çevre kirliliği nedeniyle güneş ışınlarının yeryüzüne ulaşmasını
engelleyen gölgeleme sayesinde gezegenimiz bir nebze soğumaktadır. İklim
bilimcileri tarafından bu etki atmosferdeki karbondioksit emisyonları
artışlarına rağmen 20. yüzyılda küresel ısınmanın daha düşük gerçekleşmesinin
sebebi olarak yorumlanmaktadır. Böylece, Çin’de geçen 10 yıl içerisinde kömür
kullanımının %130 oranında artması küresel ısınmaya olumlu katkı sağlamıştır.
Şöyle ki aynı süre zarfında küresel sıcaklık artışları çok düşük düzeyde
kalmıştır. Bu arada yakın gelecekte kükürtsüz doğalgazın küresel iklim
değişikliğine katkısı da umut edilenin çok altında olacaktır. Sonuç olarak yine de söz konusu katkı
sayesinde gelecek 20 ila 30 yıl içinde küresel ısınmanın çok az ya da marjinal
düzeyde kalacağı olasılığı mümkün görülmektedir.